30 Kasım 2009 Pazartesi
Mandalina ile aşk arasında ne bağ var?
para harcamadan yaşamak mümkün mü?
Parayı amaç olmaktan çıkarırsak mümkün olabiliyor demek ki...
12 ayı gerçek bir ‘freecomonist’ olarak geçiren Boyle, İngiltere’de Bath’da bir karavanda yaşıyor. Bir yıl boyunca tek bir ‘penny’ bile harcamadığını söyleyen Boyle, daha mutlu bir insan haline geldiğini söylüyor. Boyle, “Zorlukları oluyor ama banka hesabı, trafik sıkışıklığı stresim yok. Para odaklı dünyaya da dönmek için bir neden göremiyorum” diyor. Boyle, para harcamadan yaşamak için 12 ay boyunca şunları yaptı ve halen yapıyor:
Kendi gıdasını yetiştirip, başkalarının attığı çöpleri dönüştürüyor.
Her gün bisiklet kullanıyor, telefonundan sadece gelen aramaları kabul ediyor.
Güneşin ısıttığı duşu var.
Balık kılçığından yapılan diş macunuyla dişlerini fırçalıyor.
Kıyafetlerini de çöpten buluyor.
Çöpten eşya toplayın demiyorum ama biraz ekonomi için yapabileceğimiz hiç mi bir şey yok sizce? 2. el kitap almak, bayat ekmeği kızartmak, kullanmadığımız ışıüı kapatmak gibi.
Kim bu yakışıklı?
29 Kasım 2009 Pazar
Kurbana Özel Konu: Kanca
Başlıca 3 lehçesine rastlanır bu dilin: Rh negatif ve Rh pozitif lehçesi. Bazı ağızlarda A ve B, AB şeklinde telaffuz edilir.
A harfiyle yer alan çok sayıda eser olmasına karşın, AB ya da O ile başlayan çok az sayıda eser bulunmuştur.
Dilin fonetiğini inceleyen dilbilimciler, dili gruplara bölerek incelemeyi adet edinmişlerdir.
Günümüzde kayıp olan kan gruplarını mail yoluyla aramak adettir. Geçmiş yıllarda bu eserler, Kan devletinin resmi radyosu olan Polis Radyosu kanalıyla aranmaktaydı.
Kangurular, kan gruplarını konuşabilen tek canlıdırlar. Ancak çok ketum oldukları için konuştuklarına rastlanmamıştır.
Bu dili konuşabilen canlılara başarılarından dolayı işlem bitince limonata ve bisküvi hediye edilir.
Kaynakça:
Kızılay Kan Merkezi Çapa Kayıtları, Kalamoza 107
Kanhun Yazıtları, Tablet 1,5
Kanuni Divanı,
Kan Kan Dansının İçselleştirilmiş Söylenceleri Üzerine 2. Cilt
Godzilla
Bu film animasyon sinemasının baş yapıtıdır. Bütün çizgiötesi kahramanlar buna tapar. Pinokyo ustam der. Hacivat: Hay-i Hak! Toy Story'deki Kurşun Asker: Mundar! der.
Konusu kısaca şöyledir:
Godzil, 13 yaşlarında ay yüzlü bir oğlan çocuğudur. Dragon adlı 3 yaş büyük bir samuraya aşık olur. Dragon, onunla evlenmek için şart koşar. Godzil, tek kılıçta erkeklik organını kestirecek ve adını Godzilla yapacaktır. Yapar da...
18'inde bir kızları olur: Şeker Kız Candy. Candy çok hoppa bir kızdır.
Birgün arkadaşları ile tam voltronu oluşturmuşlardır ki, babası Dragon basar.
Voltran'ı parçalayınca, kafayı oluşturan uzay gemisinin içinden Godzilla çıkar.
Bu ensest ilişkiyi anlatan film, özgün senaryo dalında Oscar'a aday olur.
Bana Burcu'nu Söyle
Benim kız arkadaşım da Burcu. Geçen gün senin burcuyu öpmüşüm tokat yedim.
Mürekkep Lekesi Nasıl Çıkar? Okuyun
Diğer balıklar bu yazıyı okusun.
İkizlerden sadece birisi okusun yeter.
Başak burcu da okusun ama sallanmasın başım dönüyor.
Koç, Oğlak ve boğa otlamaya devam etsin.
Kova ne okusa anlamaz dibi delik.
Domates Lekesi Nasıl Çıkar?
5 kilo domates al.
Suyunu sık.
Akşamdan elbiseni domates suyuna yatır.
Sabah sık as.
Kalan suya marul doğra, salata yap.
Hem üzüntün geçer hem karnın doyar.
Kısır kalmasın, çözüm
Bugün ne pişirelim ve faydalı öğütler
Hayatı çorbaya çevirdiniz kardeşim! Ağlarken gülüyorsunuz mesela, olmaz! Kesinlikle olmaz!
Karbonhidratla karbonatı aynı anda tüketmeyin!
Hep karıştırıyorsunuz. Oysa aralarında 4 harf fazlalığı var. Ayrıca karbon at etinde şarbon olabilir.
Tatlıyı kesin!
Ama ortadan ve eşit olarak. İlk parçayı bana verin. Diğer parçayı dolaba kaldırın. Ama gardolapta naftalin kokusu siner, dikkatli olun!
Sebze ağırlıklı yiyin!
Terazinin bir kefesine siz binin. Pirzola olsun kucağınızda. Diğer kefeye turp koyun. Dilediğiniz kadar kırmızı et yiyin. Hatta mor et ve turuncu et de olabilir.
Karizma
Karizma tipler, prizmalarından kar gibi parlak tek bir ışık yansıtırlar.
Kozmik alemde karizma yapan tipler, cezbedici kokular salan çiçekler gibidir.
Ama içi seni yakar dışı beni yakar.
Uzak durun kardeşim benden.
Karizmaysam n'apayım. Herkesin karizması kendine.
Cinsel Münasebetler
Biliyor musunuz?
Haai ya...:( Peki. Bir tek ben bilmiyormuşum demek.
Peştemalsiz Düşünceler
Elastiki beyinler sündürdü kelimeleri.
Bir denklemde ters ilişki varsa iki rakamdan biri mutlaka alttadır.
Namlunu namusuma doğrultma şeytan doldurur.
Devir hesap devri: bir taşla iki kuş.
Sütten ağzı yanan eşli pişti oynamazmış bir daha.
Kendime Notlar
-Harcırah yatırmayı unutmuşum kelimelerim yetmedi. Büyüklük tasladı bir harf. Tuttum koydum başa.
-Sol anahtarı açamadı porteyi çilingir çağırdım.
-Denizden haham çıktı yedim.
-Bugün gözlerimi çok kırptım. Kendim için kırptım. Eskimiş bakışları kırpar kırpar kirpik yaparız biz.
-Tuvalet kağıdım çok emici. Kurtulmalıyım bu yaratıktan.
-Cezveyi sapından tuttum kibar kibar. Sol parmağım havada. Anlamadı hıyar!
-Şekilsiz bir bulut gördüm adını unut koydum. Şu anda hangi enlemde unuttum.
-Şebeke yetersiz diyor cep telim. Yüzüne söyledi, alındı. Ağlıyor şebek.
-Virgüllerden viyadük yapmayı öğrendim okulda. Japon muyum ben?
-Poligami atlama, origami kağıt katlama sanatı. Unutma!
27 Kasım 2009 Cuma
bayram şekeri
25 Kasım 2009 Çarşamba
Musica Erotica
Yumuşak yat Ağa
Sert bir anahtar uyar
Şşşayarak
Dikilir baş
Ucumda Kadın
Yükseks ökseli ayak
Kabı kırmızı cart las ve
Tek/s elle
Dim dikilir
Do re süt
La mi yen
Fasik ül fasi kül
Üstü baçı kırr şırrak
Öttürür her kuşu
Şaklatarak sev
Işi kence, fanca, fince, fonca
Her dilde er dilde
Ve her dil
do biraz
kalın
Portenin sonu
Gönüllü sek sibemol
Sok anahtarı
Oyy!
Nak! arat şaklatarak
İki kez tek
Günün Sözü
DERS
-Otur yerine! Ben sınıf başkanıyım, öğretmen kimse kalkmasın dedi.
Nasıl da sahiplenmiş görevini... Kararlılıkla kaldırıyor öğretmenin sırtı mikalı metresini. Sınıftaki tüm çocuklar bize bakıyor. Oysa yaptığım resmi asacağım sadece arkamdaki panoya, her zamanki gibi. Gözlerinde deli bakışı var. Öfke dolu... Müdürün oğlu, okulun kralı bakışı... Yüzü kıpkırmızı. Okulun son günleri. Karne yazmak için öğretmenler odasına gitmiş öğretmenimiz. Anasınıfını da Mustafa'ya emanet etmiş. Gardiyan gibi bizi gözlüyor. Saçları diken gibi. Babası gibi ufak ve zeki biri. Oysa bahçede mendil kapmaca oynarken aynı takımdaydık. Ben ormandaki kurdu canlandırırken o avcıydı. Kalkma diyor. Ama... diyorum. -Kalkma dedim sana! Bir adım daha... Sandalyeyi kaldırıyorum yukarı. Bir şey hissetmiyorum önce. Kaşımın üstünden yere kan damlıyor. Gülşen koşarak öğretmenler odasına gitmiş olmalı. Öğretmenlerin hepsi başımda. Bir telefon trafiği başlamış. Koridorlarda annemin yırtıcı sesi... Kucağında hastaneye gidişim... Hepsi, hepsi rüya gibi... Yaşlı doktor, sağlık memuru, aile dostumuz ebe... Mustafa'yı görüyorum. Orada gözleri yaşlı, suçlu suçlu... Gözlerini düşürüyor.
***
Gemici oldum diyor. Şimdi abimin yanında işe girdim. Susuyoruz. Gözlerini düşürüyor Mustafa.
Yaralarım
Size bugün fiziksel yaralarımdan sözedeceğim, içimdeki yaralardan değil. Bu yüzden hoşlanmazsanız -alınmayacağım- yazıyı terkedin.
Ben oyuncak bebekken...
3-5 aylık bir bebekken, develer tellak, pireler berber iken, amcamın kızının oyuncak niyetine benimle oynar iken, köprücük kemiğimi kırdığını ve bir gün de dokuma kilimlerden yapılmış salıncaktan yayık ayranı gibi sallana sallana sopalarının kumaşı delmesi nedeniyle yere düşerek uyumaya devam ettiğimi anlatırlardı da, kendimi Nasrettin Hoca zannederdim.
Çiftdikişli Koğuş Ağası
Haydi sıkmamak için, 5 yaşıma kadar olan diz kapaklarımdaki kapanmayan yaralarımdan söz etmeyeceğim. Ama tam 5 yaşımda, bir kasaba sağlıkçısına başıma post modern tren yolları, samanyolu, guarnica ve gamalı haç çizmesi için tam yetki verdim. Olay şuydu ki arnavut kaldırımlı sokağımızın 3 kanat penceresinin sol camından yarı belime kadar sarkmış anneme bakıyordum. Annem, sabit duran orta kanadı silmekle meşguldi ki ben bir elimde topum, bir elimde simidim ona şebeklikler yapmakla meşguldüm. Topum bir an elimden düştüğünde, kendimi Matrix dünyasında sanıp tutmak için eğildiğimde, kaldırımın nazik taşı, başımı yarmış, beynim dil çıkararak anneme sırıtıyordu. Ama gülmek yerine ağlamayı seçen annem yalınayak hastaneye koşturdu. Yüzünü okşayarak teselli etmeye çalışsam da beni duymuyordu. İşte o karizmatik sağlık memuru, siyah bir iplikle sırıtkan, şebek beynimi yerine tıkarak 9 dikiş attı. Bu façalı kafayı kendime yakıştırmış, koğuş ağası kıvamında ortalıkta dolanıyordum. Ama 9 dikiş benim gibi doyumsuz bir ağaya yetmiyordu.
6 yaşımda ağa olduğuma bakmadan anaokuluna yollanmam, okul müdürünün oğlunun hışmından kurtulmama yetmedi. Öğretmenin verdiği başkanlık görevinin hakkını veren Mustafa, elindeki kocaman metre ile bir yıl önceki yarığın devamına çizik attı. Yine "bununla mı korkutacaksın, ben şerbetliyim, kötüye bi'şi olmaz" modunda beynimle sırıttım ona. (Belki de beynim yalama olmuştu) Karizmatik sağlıkçının kasığını koklaya koklaya 11 dikiş daha attırdım böylece başıma.
Sarılık, Kızamık, Morarık ve Gökkuşağık
Çocukken geçirilmesi gereken hastalıklar hanesindeki sırayı bozmadan izlerken yüksek ateşle kızamık gözümde garip bir şeye neden oldu. Ben artık masaaltı çocuğuydum. Gece oldumu gözüme gelen çiğ ışık gözlerimi kamaştırdığından masanın altında yaşamaya başlamıştım. Sağolsun anneciğim örtüyü kaldırıp, alevli meyve tabağımı sunuyor, arada temiz fanila ve mektup ulaştırıyordu. Masaaltı, sualtı gibi renkli, belaltı gibi riskli bir dünyaydı.
Kol Kırılır Yen-Dolar Paritesi Yarıda Kalır
Bir okulun açılış günü sunuculuğu görevinde selam vermiş sınıfıma gitmiştim ki "bu kimin çocuğu, maşallah" nazarları kuyruğuma yapışmıştı. Hademe amca yaz tatilinde gelen mektupları bağırarak dağıtırken, işgüzarlığımın kurbanı oldum. Esin yan sınıfta diye peşinden koşmak için fırladığımda, yeni cilalanmış tahtalarda spin atarak kolumu U şekline getirmeyi başardım. Artık, sağ elimle, sağ dirseğimi kaşıyabilecektim. Çıkıkçı Dedeler vardı o zamanlar aksakallı, sarıp sarmaladı okuyup üfleyerek. Kutsal bir mertebeye ulaşan koluma hürmeten arkadaşlarım imzalarını attı.
Denizkızı, Denizanası ve Denis Bilman
Geçen günkü yazımda belirtiğim gibi böbreklerimi üşütmemem için, denize girmeyi yasaklayıverdi doktor. Kraldan çok kralcı ruhum, denizden sakım sakım sakladı bedenimi, üstelik deniz kenarında yaşıyorken. Ama yine de denize düşmekten kurtulamadım. Yaralı bir balığa düzgün yüzmeyi öğretmeye çalışırken, tutunmaya çalışan elim teknenin ipini ıskalayınca denize düşüp kıza sarıldım. Denizkızı "böbrek mafyasının" adamı çıkınca eve koştum.
Bir gün de sahilleri zehirli denizanaları basmıştı. Deniz gözlüğü ile onları iskeleden toplayıp karaya çıkarıyor, tuzsuz pelte yapıyordum. Derken nereden aklıma geldiyse gözlüğü takıverdim. Organ mafyasının anasının hışmına uğramayayım mı? Anlaşılan geçen yılkı kahpe denizkızı ona benden bahsetmişti. Yüzümü ısırdı soyka!
Twilight Kuzu
Genelde kurbanlıklarımızı kuzuyken alır 3-4 ay beslerdik. Bir seferinde sonbahar aylarında verecek taze ot kalmadığından bahçedeki dut ağacına tırmanır yapraklarını sıyırıyordum. Bir köpek sadakatindeki kuzum, yapraklarla ilgilenmez fazla samimi olduğumuz için peşimden koşardı. Yine sıyırmış (kafayı değil yaprakları, aklınız nerde?) aşağıya atlayacaktım ki, ayaklarımı uzattığımda kuzum tam atlayacağım yere geldi. Onu ezmemek için son anda rotayı 30 derece sağa kırıp, kırık bir şişenin dibine atlamayı başardım. Ben ayağımı tutup seke seke dolanırken, kuzum kanlarımı yalamakla meşguldü. Komikliğin bu kadarı fazla deyip kurbanda kestik.
Bademcik, Cevizcik ve Fındıkçık
Herkeste 2 bademcik varmış, ama benimkiler hain ve sinsiymiş. Böbreklerime fitne sokan onlarmış. Doktor aldır, kurtul dedi. Haklıydı adam. Bademciklerimin babası kimdi onu bile bilmiyordum. Gerçi oral seksten hamile kalınmayacağını yazıyordu Haydar Dümen ama bu pekala bir dümen olabilirdi. Aldırmaya karar verdim.
Ceviz büyüklüğünde bir leke oluştu yüzümde. Ekzama dedi doktor. Merhem verdi. Bir bok olmadı. Zaten bademcikleri de boş yere aldırmıştım, şimdi okulu bitirmiş doktor olup bana bakacaklardı. Ekzamamı okutup büyük adam etmeye karar verdim. Annem mahalle mektebine yazdırdı, babamsa... pardon bu benim hikayem değil. Okuyucu bir kafa bulduk. Harddiskimi okuyabiliyor ama kayıt yapamıyordu. Bu nur yüzlü teyze 40 gün boyunca bir arpa okuyup, ekzamamı okşadı. Sapık mı ne? Okşaya okşaya boşalttı sonunda içindeki cevizi. 40. günün sonunda ekzamam uçmuş, 11 gün 11 gece, ya da 9,5 hafta filmindeki gibi orgazmı tatmıştım. Eğreti Gelinimi öpüp ergenliğe yelken açtım.
Eğreti Gelinden aldığım taktiklerle okul bahçesinde kız kovalamaya başladım. Kovaladığım kız akibetini anladığından kaçabileceği en stratejik üsse yöneldi: kızlar tuvaletine. Ani bir fren fayda etmedi ve 20 dikişin yanında fındık büyüklüğündeki yarıktan beynim pipisini gösterdi. Artık alenen sırıtmaktansa, pipisini göstererek ironi yapabilecek kadar gelişmişti.
E yeter ama, bütün özel sırlarımı öğrendiniz. Gösteri bitti, hadi dağılın!
23 Kasım 2009 Pazartesi
GÜNÜN SÖZÜ
Not: istek geldi günün sözü için, tşk WT.
Müjde!
Dün alışverişe çıktım. Kendim için değil. Sadece sizin için. Şu meşhur İstinye Park'tan sizin için (ama kendime) noktalar, ünlemler, kesme işaretleri ve virgüller aldım. Artık, beni daha iyi anlayacaksınız. Hâlâ anlamıyorsanız, alıcınızın ayarlarıyla oynayın!
Evet! Şimdi nereden başlayalım? Kendimi ifade yöntemlerinden bahsetmek istiyorum biraz. Kendimi birey olarak hissetmeye başladığım yıllarda masanın üzerine çıkarılıp "Dol karabakır dol!" eşliğinde, Ayşecik gibi yandan yandan göbek atarak alkışlara alıştırıldım. (O alkış, belki kendimi dans ederek ifade etmek, kabullendirme konusunda savunma mekanizması gibi kaldı üstümde) İnsanların ilgisi üzerimden eksilmesin diye belki taklitçi bir yanımın olduğunu da keşfetmiştim. Artık alkolik bir yakınımızın götürdüğü "aç aç" dansözünü taklit edebiliyor, filmlerdeki gibi şarkılar söyleyebiliyordum.
Sonra sanırım annem ve ablamın güzel resim yapmasını kıskandığımdan hayatıma resim girdi. Artık, bir eşeği nalları da dahil çizdiğimde bana 5 yaşından daha da büyükmüşüm gibi bakıyorlardı. Resim maceram beni orta ve lise öğrenimim boyunca da gözde yaptı. Ablama veya anneme çizdirdiğim bir figürü yalan söyleyemediğim için öğretmenime söylemek gururuma dokunduğundan kendimi daha da zorladım. Bando takımında olan ablamın flütünden kendiliğimden herşeyi çalabiliyor olmak ise müziğin ruhu tamamlayıcı yanıyla tanıştırdı beni.
İlkokulu başarı ile tamamlasam da okul birinciliğinde adım geçmiyordu. Ama yaratıcılığımı kullandığım tüm alanlarda adımın geçmesi beni fazlasıyla mutlu ediyordu. Okul gazetesinde makalemi veya resmimi görmek gibi. Yaz tatillerinde ise çamur ve kumlarla heykele transfer olmuş doktoramı yapıyordum:)
Ortaokulun başında eğitsel kollarda tiyatro bölümüne iten neydi bilmiyorum ama Türkçe öğretmenimden "beni Kimse Anlamıyor" adında bir oyun için başrol teklifi almış, ayrı bir dünyaya adım atmıştım. Bunu sene sonlarında okuldaki 20 öğretmeni taklit etmeler izledi. Derken senaryolar yazmaya başladım. Başroller ise yeteneğimden dolayı karakter rollerine kaydı. Dedeler, köyün delisi, kimsesiz çocuklar gibi riskli roller beni bekliyordu. Sahneye çıktığım anda oyunun havası değişiyor, alkışlar alıyordum. Ama komik bir rolle benimseyen halk, dramatik bir rolde yaşlı rolünde çıkınca makaraları koyuveriyor, bu beni oldukça üzüyordu.
Bu arada yarışma icabı da olsa şiir ve kompozisyonları görmezden gelemezdim. Ya birincilik ya ikincilik beni bekliyordu. Böylece kendimi ifade edebileceğim yeni alanlar bulmuştum. Okul korosu ve folklör ekibine girmemle birlikte, öğretmenler gecesi, mezuniyet baloları gibi özel gecelerde sunucu olarak açıyor, koroda şarkı söylüyor,folklör oynuyor, şiir ödülümü kabul ediyor, başrol oynuyor ve sahne hazırlıkları sırasında taklitler ve monologlarla araları dolduruyordum. Bir bavul aksesuarla gittiğim kuliste kanter içinde kalmak beni mutlu ediyordu.
Yaptğım taklitler 40'ı buluyordu. Bu özellikler ise okul partilerinin de demirbaşı olmamı sağlıyordu. Ama kızlar onları eğlendirmem dışında, ucubeymişim gibi uzak duruyorlardı. (Hani kadınlar komik erkeklere bayılırdı:)))
Derken bağlama kursunun açılmasına elbette ki uzak kalamazdım. Onu da bilezik olarak koluma takıp yeni hedeflere çoktan yelken açmıştım. Okulun en çok kitap okuyanı olmak adına haftasonları ve tatillerde çantalar dolusu kitapla eve gidiyor, apayrı bir dünyaya adım atıyordum. Yaşıma göre ağır da olsa Balzaclar, Emile Zolalar, Peyami Safalar beni romantik, idealist ve aç ruhumu doyurmuyor, salata gibi iştahımı açıyorlardı.
Böylece lise yıllarımın sonlarına geldiğimde, güzel sanatlar resim bölümü veya konservatuar tiyatro bölümü için fazlasıyla hazırdım. Ama kahretsin ki o yıllarda ressamlık veya tiyatro sanatçılığı bir "meslek" (!) bile kabul edilmiyordu. Annem, yapacağım ciddi(!) tercihleri tutturamazsam ön kayıtla o okullara kayıt yaptırabileceğime ikna ederek konuyu kapattı. Kahretsin ki çok iyi bir öğrenciydim, dersaneye bile gitmeden Türkiye'nin en değerli okulunda ekonomi konusunda bir bölüm kazandım.
İyi de ben ekonomiden, muhasebeden, politikadan nefret ediyordum. Yaşıtlarım olan erkeklerin hoşlandığı sigaradan, içkiden ve futboldan nefret ediyordum. Spor deyince bir parantez daha açalım.
İlkokul dörtte yaptığım bir mahalle maçında böbreklerimi üşütünce ciddi bir hastalık beni spordan, sokaklarda oynayan hemcinslerimden epey bir uzak tuttu. Lise 1'de raporlu durumum sona erince artık oyun kurallarından bihaberdim. Ve toplu sporlarda izlenmek veya eleştirilmek beni çok tedirgin ediyordu. Ama yüzme konusunda hala çok iyiydim. Beni rahatlatan bir yanı vardı ve vücudumun şekillenmesine de çok çok katkısı oldu.
Sonra üniversiteye gittiğimde herşey bir anda durdu.İçime kapandım. Kendimi ifade etme konusunda sınıfta kalmıştım. Bir tek arkadaşım vardı artık: sinema! Haftada 5-6 film izliyor, CSO konserlerini ve devlet tiyatrolarını da kaçırmıyordum. PASO gibi mükemmel bir maymuncuk bana sinemanın büyülü dünyasını aralamıştı.
Yağmurlu bir günde grubumdaki arkadaşlarıma o yılların gözde grubu 5 yıl önce 10 yıl sonra'sının aynı adlı albümünü ezbere söylerken başka okuldan bir çocuktan barlarda birlikte şarkı söyleme teklifi aldım. Ah aptal kafam, ah ödlek yanım! Çok pişmanım.
Yurtta ise DTCF'nin tiyatro bölümündeki bir arkadaşımla tiyatro grubu kurmaya karar vermiştik. Ama yanlış hatırlamıyorsam çocuk anlaştığı belediyenin prova salonunu ayarlayamayınca maceramız başlayamadan bitti.
Üniversite sonrasını da yarına bırakalım. Fotoğrafçılık, klavye, Müjdat Gezen Sanat Merkezi maceram, öykü yazarlığı, Photoshop tarzı programlar... AZ SONRA! Beni izlemeye devam edin. Ya da siz bilirsiniz.
PS: Tüm bunlardan sonra kendimi hiçbir şey olamamış çok şey gibi görüyorum:(
22 Kasım 2009 Pazar
BULUT ÇOCUKLARI
bizdik insandık vardık en çok yarım adamdık
yağmur yağdı biz bu/Lut'tan ıslandık
hamdık piştik elhamdülillahtık
hepimiz uzun bir ahhhhtık
bizdik kışt demeyen tavuğunuza
yolumuzdan geçenlere gül atardık
neden neden böyle yandık
bir yoktuk bir vardık
biz ne güzel masaldık
bizdik kardeşiniz yeğeniniz oğlunuz
gökkuşağında morötesi olaydık
olaydık da sağ olaydık
töreniz sizden utansın
bizdik insandık vardık
af'ola dağınızda kardelen açtık
19 Kasım 2009 Perşembe
günün sözü
statcounter sonuçlarım(çok eğleniceez)
Geldik en sevdiğim bölümeee: bu bloga milletin yolu nasıl düşmüş
11.11% odaya soğan: lem ne soğan meraklısı milletsiniz zaten siz zeytini de çekirdeğiyle yutmuştunuz, benim bloguma geleceğinize manava gidin:))
7.41% altınaramak: Alaah Allaaah! hala vahşi batıdaki gibi altın arayan mı var ki internetten nasıl altın aranır diye merak ediyosunuz
7.41% böyle bir aşk görülmedi sevdiğim: bu ne yaa? bi şarkı sözü mü şiir mi? cahilim affedin
7.41% Ne duyduklarıma inandılar,ne gördüklerime.Onlar inanmadıkça ben hırçınlaştım;ben hırç%C : bu kadar uzun bi cümle aranır mı be internette, güzin abla mı bu? yormayın google'ımı bakiim
3.70% ALTIN ARAMAK: küçük harfle aradın çıkmadı, şimdi de büyük harflemi arıyosun?
3.70% bir aşk vardı canı sıkılan: ee nooldu? öldü mü zavallı?
3.70% kendimi yarım hissediyorum sanırım kopuyor içimden artık : walla size arama yapmayı ööreticeem, bööle uzun uzun cümleler sheakespeare sonelerinde yok bea!
3.70% soppho vip-file.com: hadi bu garip siteyi aradınız, benim bloga nası geldiniz ki? ben soppo neyin bilmiyom gurban
3.70% sen hic farketmeden kalp kirmadinmi: hah! aferin doğru adrese geldiniz. ama bende şarkı sözleri yok:(
3.70% Bütün solaki ve salaki tilkiler: bunu ben de aratiim en kısa zamanda merak şeettim bak!
3.70% domuz kadn ormanda sikiyo: ay bu ne! ne zannediyosunuz lan siz benim blogu? Allah sizi domuz etsin e mi:)))))))))))
3.70% basit ciddi bilgiden sikilan: hah işte ben bu adamları bekliyorum. bu süzme kesim hedef kitlem. kitliim size mutlu zümrem benim. kahve yapiim fal bakiim size, durun gitmeyin!
3.70% üzgün üzgün: bu depresif arkadaşlar için depresyondayım şarkısını fon müziği yapıcaam, canlarım benim!
3.70% Söylüyorum; Herkesi aldatabilirim; ama kendime dönünce titriyorum. Beyefendi gibi sevebilirim%: kim etmiş bu lafı bak takdir ettim
3.70% falih rıfkı atay günlüğü: hah okuyan uslarım benim. gelin paylaşalım okuduklarımızı, günlüklerimizi gösterelim, benim günlüğümü okuyun!
3.70% Çeşm-i Bülbül dizi müzik: bu aramada şok olacağınız bi resim sizi bekliyo ona göre:))
3.70% her odaya soğan: yeter lan soğan kokuttunuz bi issktirin gidin:)
3.70% bir escinselin gunlugu hikaye: hımm canı fantazi isteyen gizli eşcinseller bunlar sanırım. ben biseksüelim uyar mı? telim: 9009009888
3.70% güçlü görünenler en çok korunmaya ihtiyac olanlardır: bunu bilmiyo muydunuz ki?
3.70% köçekler: okuyalım öörenelim, doğru adrestesiniz korkmayın
3.70% "isim ve burç": ben burçla ilgili bişi yazmadım boşuna geldiniz, çorap hurcu konusunda yazmayı düşünüyuom ama, uyar mı?
3.70% herseyden sıkılan bi arkadaşa neler tavsiye edebilirim: BLOGUMU! Google kedi olalı ilk kez fare tuttu bak!
SİRKE DAVET
13 Kasım 2009 Cuma
hüyoop
10 Kasım 2009 Salı
Hastayım
2 gün sonra yeni bi entry girmezsem korkun ben sizden önce korktum
Günün Sözü
Vay Canına
Köy muhtarı Erol Boz, soruna çözüm bulamayınca cami minaresinden hoparlörle "Değerli vatandaşlarım, köyümüz yaklaşık bir aydır su sıkıntısı yaşamaktadır. Suyumuz ile ilgili davayı maalesef kaybettik. Bildiğiniz gibi her şey suyla oluyor. Yani eşlerimizden ayrı yatalım. Cinsel hayatımız sona ermiştir. " dedi.
Susuzluğa mı cinsel hayata mı vurgu yapmış alamadım
DOLGUN KADIN İYİ SEVİŞİR
İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre dolgun fiziğe sahip olan kadınların daha iyi seviştiği belirlendi.
Ne kadar dolgun diye sorarlar adama ama
HER KADININ RÜYASINDA AYNI ERKEK
2006’da bir kadının ‘her gece rüyama giriyor’ diyerek robot resmini yaptırıp psikiyatristinin masasında bıraktığı yüzü gören başka bir hasta da bu adamı sıkça rüyasında gördüğünü söyledi.
vay canına sayın seyirciler gerçekten vay canına
9 Kasım 2009 Pazartesi
Hal ile Berry
bıyıklı,evli ve ...
erken gitmenin verdiği gözlemleme fırsatını kaçırır mıyım? bizden hemen sonra içeriye davulcu gırnatacı ve iki adam girip dipte köşe bir masaya yerleştiler -bu arada davetliler de birer ikişer gelmeye başladı- doğrusu ya bizim kadar bu adamlarla ilgilenen yoktu ve ben diğer insanların ilgisizliğinin nedenini merak ediyordum
adamlardan bi kısmı bıyıklıydı hepsi beyaz gömlek ve siyah yelek siyah pantolon siyah rugan iskarpin giymişlerdi o iki adamın ise fazladan etekleri vardı, bol fırfırlı kırmızı üzeri çiçekli bellerindeki kuşağın önünde de rengarenk püskülleri
doğrusu ya sadece düğün sahibinin düğün sonunda hoşluk olsun diye çağırdıklarını sanmıştım -yanılmışım- köçekler çok geçmeden piste çıktılar ve şovlarına başladılar aralarına bir de 70 yaşlarında bir adam katıldı
o anda anladım ki bu bir gelenekti köçekler Kastamonu düğünlerinin vazgeçilmeziydi hele ki bugün google'a girip de köçekler konusunda derin araştırmalarımı yapınca iş ortaya çıktı
adamların hiç de kadınsı halleri yoktu ve birinin elinde nikah yüzüğü de vardı işlerini yaparken de çok ciddiydiler
resimleri işin sürprizini bozmamak için sona ekliyorum
bu haftasonu izlediğim bi film yok ama yeni bir kitaba başladım: kontratak
6 Kasım 2009 Cuma
sen hiç farketmeden kalp kırmadın mı?
21 yüzyıllık “cüzzamlı, aidsli ve eşcinsel bakışları” vazoya koydum. Üstelik en yakınlarımın... Bu “çirkin ve naylon çiçekler” cahil kokularıyla korkunç zavallıydılar.
Hiç çıkarmayacaktım -onlara inat- ama ilk gündü ve sağa yatmaya alışkın olduğumdan canımı acıtmıştı. Çıkarıp, komidine koydum küpemi.