Size bugün fiziksel yaralarımdan sözedeceğim, içimdeki yaralardan değil. Bu yüzden hoşlanmazsanız -alınmayacağım- yazıyı terkedin.
Ben oyuncak bebekken...
3-5 aylık bir bebekken, develer tellak, pireler berber iken, amcamın kızının oyuncak niyetine benimle oynar iken, köprücük kemiğimi kırdığını ve bir gün de dokuma kilimlerden yapılmış salıncaktan yayık ayranı gibi sallana sallana sopalarının kumaşı delmesi nedeniyle yere düşerek uyumaya devam ettiğimi anlatırlardı da, kendimi Nasrettin Hoca zannederdim.
Çiftdikişli Koğuş Ağası
Haydi sıkmamak için, 5 yaşıma kadar olan diz kapaklarımdaki kapanmayan yaralarımdan söz etmeyeceğim. Ama tam 5 yaşımda, bir kasaba sağlıkçısına başıma post modern tren yolları, samanyolu, guarnica ve gamalı haç çizmesi için tam yetki verdim. Olay şuydu ki arnavut kaldırımlı sokağımızın 3 kanat penceresinin sol camından yarı belime kadar sarkmış anneme bakıyordum. Annem, sabit duran orta kanadı silmekle meşguldi ki ben bir elimde topum, bir elimde simidim ona şebeklikler yapmakla meşguldüm. Topum bir an elimden düştüğünde, kendimi Matrix dünyasında sanıp tutmak için eğildiğimde, kaldırımın nazik taşı, başımı yarmış, beynim dil çıkararak anneme sırıtıyordu. Ama gülmek yerine ağlamayı seçen annem yalınayak hastaneye koşturdu. Yüzünü okşayarak teselli etmeye çalışsam da beni duymuyordu. İşte o karizmatik sağlık memuru, siyah bir iplikle sırıtkan, şebek beynimi yerine tıkarak 9 dikiş attı. Bu façalı kafayı kendime yakıştırmış, koğuş ağası kıvamında ortalıkta dolanıyordum. Ama 9 dikiş benim gibi doyumsuz bir ağaya yetmiyordu.
6 yaşımda ağa olduğuma bakmadan anaokuluna yollanmam, okul müdürünün oğlunun hışmından kurtulmama yetmedi. Öğretmenin verdiği başkanlık görevinin hakkını veren Mustafa, elindeki kocaman metre ile bir yıl önceki yarığın devamına çizik attı. Yine "bununla mı korkutacaksın, ben şerbetliyim, kötüye bi'şi olmaz" modunda beynimle sırıttım ona. (Belki de beynim yalama olmuştu) Karizmatik sağlıkçının kasığını koklaya koklaya 11 dikiş daha attırdım böylece başıma.
Sarılık, Kızamık, Morarık ve Gökkuşağık
Çocukken geçirilmesi gereken hastalıklar hanesindeki sırayı bozmadan izlerken yüksek ateşle kızamık gözümde garip bir şeye neden oldu. Ben artık masaaltı çocuğuydum. Gece oldumu gözüme gelen çiğ ışık gözlerimi kamaştırdığından masanın altında yaşamaya başlamıştım. Sağolsun anneciğim örtüyü kaldırıp, alevli meyve tabağımı sunuyor, arada temiz fanila ve mektup ulaştırıyordu. Masaaltı, sualtı gibi renkli, belaltı gibi riskli bir dünyaydı.
Kol Kırılır Yen-Dolar Paritesi Yarıda Kalır
Bir okulun açılış günü sunuculuğu görevinde selam vermiş sınıfıma gitmiştim ki "bu kimin çocuğu, maşallah" nazarları kuyruğuma yapışmıştı. Hademe amca yaz tatilinde gelen mektupları bağırarak dağıtırken, işgüzarlığımın kurbanı oldum. Esin yan sınıfta diye peşinden koşmak için fırladığımda, yeni cilalanmış tahtalarda spin atarak kolumu U şekline getirmeyi başardım. Artık, sağ elimle, sağ dirseğimi kaşıyabilecektim. Çıkıkçı Dedeler vardı o zamanlar aksakallı, sarıp sarmaladı okuyup üfleyerek. Kutsal bir mertebeye ulaşan koluma hürmeten arkadaşlarım imzalarını attı.
Denizkızı, Denizanası ve Denis Bilman
Geçen günkü yazımda belirtiğim gibi böbreklerimi üşütmemem için, denize girmeyi yasaklayıverdi doktor. Kraldan çok kralcı ruhum, denizden sakım sakım sakladı bedenimi, üstelik deniz kenarında yaşıyorken. Ama yine de denize düşmekten kurtulamadım. Yaralı bir balığa düzgün yüzmeyi öğretmeye çalışırken, tutunmaya çalışan elim teknenin ipini ıskalayınca denize düşüp kıza sarıldım. Denizkızı "böbrek mafyasının" adamı çıkınca eve koştum.
Bir gün de sahilleri zehirli denizanaları basmıştı. Deniz gözlüğü ile onları iskeleden toplayıp karaya çıkarıyor, tuzsuz pelte yapıyordum. Derken nereden aklıma geldiyse gözlüğü takıverdim. Organ mafyasının anasının hışmına uğramayayım mı? Anlaşılan geçen yılkı kahpe denizkızı ona benden bahsetmişti. Yüzümü ısırdı soyka!
Twilight Kuzu
Genelde kurbanlıklarımızı kuzuyken alır 3-4 ay beslerdik. Bir seferinde sonbahar aylarında verecek taze ot kalmadığından bahçedeki dut ağacına tırmanır yapraklarını sıyırıyordum. Bir köpek sadakatindeki kuzum, yapraklarla ilgilenmez fazla samimi olduğumuz için peşimden koşardı. Yine sıyırmış (kafayı değil yaprakları, aklınız nerde?) aşağıya atlayacaktım ki, ayaklarımı uzattığımda kuzum tam atlayacağım yere geldi. Onu ezmemek için son anda rotayı 30 derece sağa kırıp, kırık bir şişenin dibine atlamayı başardım. Ben ayağımı tutup seke seke dolanırken, kuzum kanlarımı yalamakla meşguldü. Komikliğin bu kadarı fazla deyip kurbanda kestik.
Bademcik, Cevizcik ve Fındıkçık
Herkeste 2 bademcik varmış, ama benimkiler hain ve sinsiymiş. Böbreklerime fitne sokan onlarmış. Doktor aldır, kurtul dedi. Haklıydı adam. Bademciklerimin babası kimdi onu bile bilmiyordum. Gerçi oral seksten hamile kalınmayacağını yazıyordu Haydar Dümen ama bu pekala bir dümen olabilirdi. Aldırmaya karar verdim.
Ceviz büyüklüğünde bir leke oluştu yüzümde. Ekzama dedi doktor. Merhem verdi. Bir bok olmadı. Zaten bademcikleri de boş yere aldırmıştım, şimdi okulu bitirmiş doktor olup bana bakacaklardı. Ekzamamı okutup büyük adam etmeye karar verdim. Annem mahalle mektebine yazdırdı, babamsa... pardon bu benim hikayem değil. Okuyucu bir kafa bulduk. Harddiskimi okuyabiliyor ama kayıt yapamıyordu. Bu nur yüzlü teyze 40 gün boyunca bir arpa okuyup, ekzamamı okşadı. Sapık mı ne? Okşaya okşaya boşalttı sonunda içindeki cevizi. 40. günün sonunda ekzamam uçmuş, 11 gün 11 gece, ya da 9,5 hafta filmindeki gibi orgazmı tatmıştım. Eğreti Gelinimi öpüp ergenliğe yelken açtım.
Eğreti Gelinden aldığım taktiklerle okul bahçesinde kız kovalamaya başladım. Kovaladığım kız akibetini anladığından kaçabileceği en stratejik üsse yöneldi: kızlar tuvaletine. Ani bir fren fayda etmedi ve 20 dikişin yanında fındık büyüklüğündeki yarıktan beynim pipisini gösterdi. Artık alenen sırıtmaktansa, pipisini göstererek ironi yapabilecek kadar gelişmişti.
E yeter ama, bütün özel sırlarımı öğrendiniz. Gösteri bitti, hadi dağılın!
1 yorum:
Sana hayran olmamak mümkün değil ;]
Yorum Gönder