1 Haziran 2010 Salı

KINAMA

"Eğer bir şey yazmıyorsan düşünmüyorsun demektir. Düşünmüyorsan da ölmüşsün..." Luke Rhinekhart/ZAR ADAM

Uzun zamandır yazmıyorum. Yazmak, hem self-psikanaliz, hem rahatlama seansı benim için. Başkalarına yazmak için kendi merdivenlerimden derinlerime inme gereği duyuyorum. El yordamı bulup getirdiğim her cümle sizden çok beni şaşırtıyor.

Yazmıyorum ama okuyorum. Okumak, yazmamı tetikliyor. Blog, en uçarı duygularımın meyvelenmesine sebep olurken, daha kurgulu olan öykü, şiir ve denemelerimi pişmesi için bir yerde depolayıp olası ilk kitabıma hazırlıyorum. Kalıcı bir eser bırakmak, dünyaya karşı sorumluluk gibi geliyor.

Çevremde benim kadar okuyan çok insan var ama yazmamalarına şaşıyorum. Hatta bunu "diğer insanlara yaptığı haksızlık" olarak değerlendirip yüzlerine vuruyorum. Bu yazıyı okuyan, tüm okuryazar kitapkurtlarını da bu nedenle kınıyorum.

Blog yazmanın güzel tarafı arasıra da olsa tepki almak. Olumlu veya olumsuz... Ya da yansımalara sebep olmak. Yoruma açık her blog aslında özgür bir bilgi platformu. İnterneti özgürlükle eşleştirdiğimize göre her blog özgür ve özgün iradenin temsilcisi.

"Bütün dünyada kaç site ve blog var?" diye merak ettim. Benden önce merak edenler cevaplamış.
Araştırmalara göre : Parası ödendiği halde sitelerde kullanılmayan alan adı sayısı 156 milyon küsür tane. Bunlardan “web sitesi” olarak iş görenlerin sayısı ise 62 milyon 4 yüz bin civarında. Yalnız bu rakamlar tam bir yıl öncesine ait. Eksilmeler olsa da artış daha fazla olmuştur. O halde dünyada en az 62 milyon site var diyebiliriz. (devletli.com/17/2/2009)

Sonuç: yazın, paylaşın özgürce. Ben öyle yapıyorum:)

Hiç yorum yok: