17 Ocak 2012 Salı

Bir Zamanlar Anadolu'da


Fotoğraf gözü baskın olan Ceylan, basit dille Anadolu kırsalını, Anadolu insanını, kadınları dillendirmeden, kadınların erkek üzerine etkisini anlatmayı başarmış. Öyle ki filmin başrolünde sanki 4 adam değil, genel bir kadın imajı/gölgesi var. Nasıl ki savaşı göstermeden bir Rüzgar Gibi Geçti çekilebiliyorsa, Ceylan da kadını konuşturmadan bir kadın filmi çekmiş.

Yine uzun sekansları, geniş çekimleri, rüzgarın yatırdığı otları, rüzgarın sesini duyacak insanlar ve yine çok konuşup, tek hamlede eskitmeye çalışacaklar ama filmden çıkaracağınız tek bir sahne bile atmosferi bozacaktır. Öyle ki, bir kişinin kendi hırsı uğruna silkelediği ağaçtan düşürdüğü elmanın yuvarlanıp, dereye ulaşması, suyun akışına kapılması, simgesel gücüyle neredeyse filmi bile özetleyecek güçte. Bu da hiç bir sekansın tesadüfi olmadığını ortaya koymakta.

Filmin kilit sahnelerinde ya telefondan eşiyle konuşan bir eş, ya çay dağıtan masum bir kız ya da derin derin bakan bir anne, erkeklerdeki başkalaşmaya nasıl yol açıyor anlıyoruz.

Kahramanlar, kendileriyle vicdan muhasebeleri yaparken, cinayetle birlikte kendileri de çözülüyor. Hele ki sonlara yakın aynaya yani kameraya/seyircinin gözünün içine bakan doktor, içimizi okumuşçasına ürperiyoruz.

Filme dair diğer bir tespit de tüyler ürpertici bir cinayetin, görevini yapanlar gözünde sıradanlaşması. Öyle ki otoriteyi temsil eden savcı bile cesetle ilgili espiri yapabiliyor. Belki de dayatılan rolleri giydiğimizde bizler de öyle davranırdık diye düşünmeye başlıyor insan.

Kasabaya dair kısırdöngü, zamanın yavaş akması, dedikodunun dinmeyen kazanı ve tüm bu etkenlerin insanlar üzerindeki etkisi de usturuplu olarak filme yedirilmiş.

Hiç yorum yok: