13 Mayıs 2010 Perşembe

KAPI

Köyümüz anayoldan sapıla sapıla bulunan uzak diyarlardan, bir çocuk şarkısındaki gibi adını daha söylemeye başlamadan canevine dokunanlardan. Evimiz, caminin yanından girince zor bulunan geniş avlulu, beyaz badanalı, ahırlı damlardan. Ve kapımız, ah kapımız, boyasız, gri, eski, ahşap, katmerli kapılardan. Bizim kuytu sokağın sonunda , kocaman... Üzgün, yorgun ve cefakar… Nar çiçeği gibi katmer katmer… Küçüğünü açsanız insan ve koyunlar, tamamını açarsanız traktör üstünde babam giriyor, at üstünde dayım giriyor. Düğününde yengem girecek diye açıldı ardına kadar, davul-zurna, cümbür-cemaat, öldüğünde dedem çıkacak diye sessizce, ağıt-tabut, imam-cemaat… Sünnetime bir yıl var, tekrar açılmaya üç yüz şafak…

Kapımızın arkasında açmaya, kapamaya yarayan bir zamazingosu var. Ninem koymuş bu adı, gece oldu mu sorar, hallettin mi zamazingoyu diye. Yarısına kadar kasa teli, yarısından sonra insan. Tel bir dili tuttuğu gibi ilk bulduğu deliğe sokmuş, “dile gelen” tel, keten bir ip olup düğümlenmiş de dilsiz kalmış gibi. Tutulmaktan her yanı insan kiri. Tüm derdini bir zile söyler gibi de küçük kapıyı açtıkça öttürür “destur deyu” yukarıdan sarkan bir zili.

Önden güneş yanığı, arkadan delik-deşik, yaralı-bereli. Cinnet anında nacakla yaralamış dayım kutsal bedenini. Hepsi hepsi bir mobilet için. Muradına ermiş dayım, çekmiş altına, çekmiş de, gitmiş dereye uçmuş gelgelelim, olan kapıya olmuş. Özlerinden ağlamış çamsakızı çamsakızı yine.

Ben büyüdükçe küçülüyor dedem gibi kapımız ve küçüldükçe daha dost, daha içli… Aynı, kapının üstünden sokağa sarkan küstüm otu ağacı gibi. Dokunsanız büzüşüyor, doluyor hemencecik gözleri. Pencereleri plastik doğramaya çevirdiği gün babamın, ninemin gizli gizli ağladığı gibi.

Saygı duruşunu bozmaz yine de inleye inleye açılırken. Sanırsınız şimendiferle fraklı İsmet Paşa geçiyor karşıdan. Ardında uzun çiviler, yarısından sonar başlarına vurularak o yana bu yana kıvrılmış. Uyuyan salyangozlar ve çizdikleri rengarenrkresimler, sürdükleri tarlalar. Ninemim dışarı çıkarken giyeceği feracesi sağında. Solunda fişeklik, katırboncukları, öküz boynuzu. Önden bakınca kırmızı ojeli kapı numarası, eteklerinde yapışkan otları, baharda gelincikler, papatyalar. Saklambaçlarımıza arkadaş, okuldan aşırdığımız tebeşirimize utangaç, hırsıza tuzak, köpek sidiğinden korkan... Kapı gibi kapı. Adam gibi adam. Babam gibi doğru. Biraz dayım, biraz yengem, biraz ben… İçim gibi zengin, dışım gibi sağlam, yalandan. Yalancıktan...

4 yorum:

renksizpapagan dedi ki...

KAPI.. güzeldi.. bu arada bloga yorum yazmamı istemezsen de söylemen yeterli. yazmam. saygılar.

kremkaramel dedi ki...

@RP
Niye istemeyeyim. Sana sadece bana söz hakkı tanımadığın için gücendim. Yazdığım cevap duruyor hâlâ. Bir mail adresine kavuştuğunda sana göndereceğim.

kremkaramel dedi ki...

Bana konu önermek ister misiniz öykü için?

renksizpapagan dedi ki...

bilmem özeline girmek istemem, kıyıdan seyretmeye calısıyorum artık seni...
konu için ise zaten seni bu konuda hep basarılı bulmusumdur.
"ödülü alamamana üzüldüm" bu arada.