13 Mart 2010 Cumartesi

DENİZ BİTTİ

Yağmur ve fırtına... Deniz otobüsü iskelesinden gerisin geri... Bostancı... Bostancı... Bostancı! Biner binmez gazlıyor şoför. Yağmur camımızı kırıp içimize işlemek ister gibi öfkeli. Görüntüler hızlı ve ıslak deviniyor buğulu camın ardında. Neşeli bir melodi sessizliğimizin ortasına kocaman bir cam küre gibi kırılıveriyor. Kısa, tedirgin cümleler:


Evet... Seferler iptal... Dolmuştayım... Deniz'i getirdiler mi?

Son cümle yumruk gibi oturuyor içime. Deniz -kimbilir kaç yaşında, kimbilir nasıl güzel, nasıl yaşam dolu- erkek mi kız mı bilmediğimiz Deniz, -hastalıktan mı, kazayla mı bilinmez ölüm ısırmış. Belki öpsek uyanacak. Ama Deniz'i getirseler... Gün birden anlamını yitiriyor. Telaşım uyduruk bir bahane artık. Güneş tutulması gibi ani ve acı gerçek. Deniz... Zavallı Deniz... Bilmediğimiz, bizim Deniz, küçücük...

Kaçamak bakışla konuşan çocuğu izliyorum. Sesi duygusuz ama düşünceli. Ağlamıyor. Dalgın.

Araçlar kırmızı ışıkta kornalarına basıyor. Dalgalar sahili dövüyor. Ağaçlar secde edecek gibi eğilip kalkıyorlar. -Sahi, Deniz'i getirdiler mi?-

Kulaklığımı takıyorum. İnadına yavan gevezelikler doluyor kulaklarıma. Oysa bilmiyorlar. Deniz'i getiriyorlar. Kapkara. Zavallı Deniz'i. Yağmurda, arabalar hızlı. Ne yöne gideceğini şaşıran sokak köpeği. Denizi getiriyor bakışlarıyla.

Hiç yorum yok: