4 Ekim 2010 Pazartesi

Neşeli Anılar Seramonisi


Ne yazsam diye düşünürken aklıma oğlağım geldi. Orta sonda filandım sanırım. Amcamın keçisi altız doğurmuş. Her gün gelip birini kesiyor. Ben de amca birini bana ver dedim. 3 günlük bir oğlak getirdi. Böyle ne rengi desem... Bal rengi ile kızıl arası. Nasıl sevimli bir şey yarabbim. Koynuma alıp yatarım ben bununla.
E oyuncak geldi ya bana, vaktimin çoğunu ona harcıyorum. Ama annem titiz kadın, sokmadı eve. Arka bahçemizdeki ağaca bağladı. Neyse, elde besleyince iyice alıştı bu bana. Ben yokken ağlar gibi meeliyor yavrucak. Dedim buna bir isim vermek lazım. İpini bırakınca tin tin peşimden geliyor. Adını Rintintin koydum. Nasıl da hareketli, zıp zıp... Beraber kırlara gidiyoruz, ben varken otluyor, saklanıyorum beni aramaya çıkıyor. Köpek sanıyor kendini belki:) Lan oğlum sen oğlaksın otlasana işte:P
Neyse 4 ay filan geçirdik onunla. Okullar açıldı. Hayvana ot lazım. Sabahları alıyorum ipini okula götürüp okulun yanındaki meraya çakıyorum, akşam da indirip getiriyorum. Böyle böyle, kışı geçirdik. Bahar yaklaşırken anladık ki çiftleşmiş Rintintin, hamile. Bir tatil günü, evden çıkıp bıraktığım meraya gidiyorum. Elimde yerden bulduğum bir gazete. Okuya okuya vardım yanına. Gazeteden başımı bir kaldırdım ki, 2 tane simsiyah yavru. Alınlarının ortasında baklava şeklinde beyazlıklar var(sakar derler). Ayakta dikilmeye çalışıyorlar. Rintintin, plesentalarını yalıyor. Kalbim nasıl da atıyor. Sanki baba oldum:) Seviçten ağlayabilirim.
Eve götürmem lazım. Tuttum ön ayaklarından yavruları, iki adım attım başları hooooop düştü yana. Ana! dedim öldüler. Yere koydum canlandırlar. Elime alıyorum yine aynı şey. Korkuyorum. Ayrıca ben onları elime alıyorum keçi gelmiyor. Panikledim. Yakınlarda akrabadan bir çiftçi amcam vardı, ona koştum. Cahit amca nasıl olacak hele deyiver. Dedi, korkma sen onları tut ölmezler, annelerine koklat, o seni takip eder. Gerçekten de öyle oldu.
Artık okula 4 kişi gidiyoruz:) Ama havalar soğuyunca zor olmaya başladı. Bakamayacağım. Salalım dedik başıboş büyüsünler. Bıraktık onu uzağa götürüp.
Derken, bahar geldi. Kır bekçisinden bir haber: keçileriniz üzümlere zarar veriyor. Alın yoksa size ceza keseriz. Çaresiz gittik yakalamaya. İyi güzel de bunlar yaban hayvanı olmuş. Kokumu unutmuşlar. Kaçıyorlar. Koş babam koş.


Bir keçinin nerelere çıkabileceğine ilişkin bilgisi olmayanlar kulaklarını dört açsın. Keçiler, 2 cm2'lik bir kaya tepesinde dengede durabilir, düz olarak gördüğünüz dik bir uçurumu 2 dakikada tırmanabilirler. Bu nedenle 4-5 saatlik maceradan sonra ancak yakalayabildik bizimkileri.
Gelgelelim bakma işi yine zor. Aradan biraz daha geçti, kasaba vermeye karar verdi bizimkiler.
Kesildiklerini görmedim ama etlerini yerken buruktu içim:(

5 yorum:

Depresif Ayu dedi ki...

Nasıl yiyebildin yaaa :(

kremkaramel dedi ki...

Çocukluğum kurbanlık kuzularımızı 4 ay besleyip 4 ayın sonunda kurban etmekle geçtiğinden kanıksamıştık artık depresif ayu:(

Depresif Ayu dedi ki...

yerinde olmak istemezdim karamelcim, hep böyle anıların olsa gerek. benim de böyle bir tavuk besleme anım var ama bana haberim yokken yedirmişlerdi. sonradan öğrendiğimde çok kötü olmuş ve de bizimkilerden nefret etmiştim.

Adsız dedi ki...

grafik tasarım ve navigasyon sitesi, gözleri ve iyi içeriğe kolay Gerçekten gibi. diğer sitelerde de ekler ile taşan sadece bir yoldur

kremkaramel dedi ki...

@adsız ne diyosun yaa hiçbişii anlamadım