11 Aralık 2009 Cuma

BUZLAR ÇÖZÜLMEDEN


Yıl 1985 ya da 1986... Cebeci Erkek Yurdu'nun kapısına bir afiş asmışlar. Ulucanlar'da mahkumlardan bir oyun. "Buzlar Çözülmeden"

İki arkadaş gitmeye karar veriyoruz. Soğuk bir kış akşamı... İçeriye üstümüzü arıyarak alıyorlar. İlk defa bir cezaevine girmenin ürpertisi içimde. Soğuk gri ve kirli sarı duvarlar... Küçük bir sahne ve perde... Oyuncular, "normal insan gibi". Ne olmasını bekliyordum ki? Suçları ne olursa olsun veya suçlu olsun olmasınlar "insan" onlar. Değil mi ki sanatla sevişmişler, değil mi ki sahne tozu yutmuşlar, değil mi ki seslerini duyurabilmek için tiyatronun hamurunu kabartmışler...

Etten ve kemiktenler... "Azılı" bir halleri yok. Bir süre sonra "cezaevi", daha bir sahneye dönüşüyor ve oyunla, oyuncularla kaynaşıyorum. En ironik yanı konunun cezaevine uyarlanması ve mahkumların, birer mahkumu canlandırması. Belki de bu yüzden bu kadar inandırıcılar.

Gösteri bittiğinde uzun uzun alkışlıyoruz. Canlandırdıkları kendileri olduğuna göre alkışladığımız oyunculuk güçleri değil, yaşama karşı duruşları ve sanata olan duyarlılıkları. İçlerinden biri bir oyuncu oldu şu anda belki. Belki de bir anı oldu kaldı yaşam ağaçlarının dalında. Onları bilmem ama ben en güzel köşesine yerleştiriveriyorum bu güzel anıyı.

Hiç yorum yok: