28 Ekim 2010 Perşembe

Hastayım

Hastayım, bir hafta eve bağlıyım ama şikayetçi değilim seyredilmemiş filmlerim ve okunmamış kitaplarımla başbaşayım. Hatta ilk romanımı da bitirdim. İki Kültür Mantarı'nda romana ilişkin yorumlarımı bulabilirsiniz. Dün 10 tane film aldım.

Hastalığım ses kısıklığı ile sonuçlanan faranjit. Elma közledim yedim, adaçayı, ıhlamur, nane, kekik, tarçın, karabiber, ballı çaylar içtim. İyi geliyor benden söylemesi.

22 Ekim 2010 Cuma

Perde!

http://ikikulturmantari.blogspot.com/

"Okuyoruz/dinliyoruz/izliyoruz ve düşünüyoruz. O halde varız!" dedik çıktık yola Keyfe Keder'le. Öyle hızlı ve doğal gelişti ki bu fikir... Karşı koyamadık.

İnsan ki yaşadığı sürece etkilenir bir şeylerden ya, paylaşmadıkça güzelleştiremez dünyasını. Paylaşmalı ki kendindeki yansımasını başkalarına yansıtıp yine başkalarından gelen rengi de tayfına katarak zenginleşsin.

Bizi etkileyen herşey olmalı bu blogta. Kitaplar... Albümler... Fotoğraflar... Filmler... Konserler... Bazen aynı süjeyi kendi açımızdan anlatmalı, bazen onun kulakarkasına bir çiçek eklemeli, bazen altını çizmeliyiz kalın kalın...

Bu paylaşım sürecine dahil olup daha interaktif olmak size kalmış. Yeni ufuklar açmak, bu iki kürekli iki direkli gemiye rota çizmek de sizin elinizde. Üfleyin salınsın gemimiz nefesinizle...

20 Ekim 2010 Çarşamba

Atatürk Filmleri




Atatürk hakkında yapılmış filmler vizyona girdiği an ağır eleştirilerle karşılaştılar. Önderimizin insani yanlarını göstermeleri ister istemez rahatsız etti. Ama emeklerine büyük haksızlık olduğu kanısındayım. Oysa şöyle bakmak lazım:
Sinema dediğimiz şey -belgesel bile olsa- bir yorumdur. Elbette gerçek olay yada kişiye yaklaşması için çok sayıda film çekilmelidir. Bu filmlerin azlığından ve ilk olmalarından kaynaklanıyor. Konu tabulaştırıldıkça hem tanıklar kayboluyor hem olaylar bulanıklaşıyor. Bu konudaki kitaplar da az. Çoğaldıkça, yeni bakış açıları girdikçe eleştiri hakkımız doğacaktır.

Kurtuluş savaşı, Cumhuriyet ve Atatürk konusunda daha çok film çekilmeli, daha çok yazılmalı bence. Özgür sinema daha çok üretmeli ve konuyu ayrı noktalardan aydınlatmalı. Dizileri de dahil edersek -kendi sözleriyle ifade edelim- "Beni görmek demek behemahal yüzümü görmek demek değildir" ise, gündemde kalması için didaktik tarzından kurtulmalı ve çoğalmalıdır.

Ne dersiniz?

15 Ekim 2010 Cuma

Savaş Filmleri

(Savaşın ustura etkisini göstermeyi başaran) Etkileyici sahnelere sahip bir kaç savaş filmi tavsiyem olacak, izlemediyseniz bulun ve izleyin derim...

ilki, andy mcdowell'ın adrian brody'le beraberce başrolü paylaştığı Umut Çiçekleri (Harrison's Flowers)2000

diğeri
kusursuz çember(Savrseni krug) 1997
diğeri
gel ve gör (idi i simotri)1985

13 Ekim 2010 Çarşamba

RİNG



RİNG
usta bunlar yarım ökçe olacak
büyüyeceğim ayhan ışık ölecek
dibini sıyırdım çocukluğun
-eyvah-
düğünümde kar yağacak
gide gide bir öğüde dayandım
ölmeseydi de yine verseydi keşke
ellerimle indirdim mezara
-bile bile-
gençliğimi babama sunak yaptım
depozitomu getirdim gençliğimi geri verin
gelemem yanınıza orası çok derin
tersine açtığından güzeldir akşamsefası
-kalkıyor-
haydi çocukluğa bir-iki, beklemeyin!

Yatak fantazisi


Şimdi iş partneri yatağa oturtmakta. Mesela eve çıktınız. "Sana bi sürprizim var" deyip gözünü bağlıyor, yatağa atıyorsunuz. Sonra da hoop ipi çekince, kafasına çarpınca bayılıyo. Hatta ölebilir de ama önemli değil. Artık sonsuza kadar partneriniz sizin.


Yatak toplama derdi yok. Yatağı kaldır, çalışmaya devam. (İnekler için özel tasarım)

Akşam arkadaşınıza "burada kalsana" dediniz. "Tamam" dedi. Açın. Sonra "yok yaa gidiim ben" dedi, hoop kapatın. "yoksa kalsam mı..." dedi hooop aç, "ay yok gidiim ben gidiim" dedi. Eee? Bozuldu lan kanepe, at çöpe:)))


Hep aynı pozisyonda uyuyorsanız israfa ne gerek var? Di mi ya:)))


Tasarımlardan devam:)


Beyaz bir bantla bantlayıp, üstüne tehlike anında bantı açınız da yazabilirsiniz:))

Tasarımlar




Kağıttan kesilerek yapılmış dersem ilginiz artabilir. Hina Aoyama
Okumak kadar dizmek de bir sanat



11 Ekim 2010 Pazartesi

cinsel organımı teşhir ediyorum sevgili tamagoçilerim

oldu. yaptım. çok düşündüm. ilk başlarda çekindim hatta. sonunda aştım kendimi. cinsel organımı göstermeye karar verdim. nasılsa herkeste var dedim. nolcekkine dedim:

ne? siz ne sandınız ki?

Yolu savcıdan geçen herkesle bir gün bir yerde buluşmak üzere


(İçinde seks ve macera geçen yazıların daha çok ilgi çektiğini farkettiğim için böyle bir yazı yazmayı planladım. Bu yazıda seks geçmese de böyle bir cümle ile başlamanın da beklenti yaratarak sürükleyici olacağından eminim:))

İnsan ömründe -ne yazık ki sevgili tamagoçilerim- yolu "oradan" geçmezse olmaz kişi, kurum ve mekanlar vardır ve yaşlandıkça illaki birine uğramak icap eder. Mesela tuvalet:))) Biliyorum bu açılış cümlesinden sonra bu gelmemeliydi ama hani zorunlu deyince aklıma geliverdi. Neyse bahsedeceğim yer orası değil.

Savcılar, hastaneler, noterler, askerlik şubeleri, ürologlar, jinekologlar, diş hekimleri, avukatlar ve nüfus dairelerini kastetmek istediğimi anlamışsınızdır. Benden daha zeki olduğunuza göre kesin anladınız. (Niye benden zeki dedim, saygımdan dolayı efendim, yoksa salak mısınız da diyebilirdim. Bilirsiniz lafımı esirgerim ben:))

Böyle yer ve kurumlar için söylenen tek söz vardır: Allah yolunu düşürmesin ama eksik de etmesin. (Amma attım kimse Allah noteri eksik etmesin demez lan:)) Ama şöyle de düşünecek olursak, savcı ve hakimler, düzeni sağlamak için vardırlar. Askerlik şubeleri adam etmek, noterler sinir etmek şey güvence vermek, eczaneler şifa vermek, diş hekimleri rahatlatmak için... Jinekolog ve ürologların ne için olduğunu yazmayacağım:P

Ben savcı gördüm! Ne yazıktır ki yolum savcıdan geçti. Haklı olduğum bir konu olduğu halde korkunç bakışlarından tırsmadım değil. Haa bu olay yeni değil. Davadan da aklandım. Zaten upuzun masumiyetimi anlatan bir savuma götürmüştüm. Olayın ne olduğunu bildiği için savcı da savunmamı alıp yana koydu, mesele seninle ilgili değil deyip kenara attı. İyi de ben günlerce acı çektim, kafa patlattım diyemedim. Kuyruğumu kıstırıp çıktım ama sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.

Hastane de gördüm ben. Hem de çok küçük yaşlarda samimi olduk ki pek süt annemmiş gibi bahsedemeyeceğim kendisinden. Zaten süt kokmaz koridorları. Hastanelerin en korkunç yanı "evet sen?ziyaret saati doldu, geçemezsin" diyen görevlidir. Kalbimi gümbür gümbür gümbürdeten bunlardır.

Noter gördüm mü? Evet hem de 17 yaşımda. Diplomaları tasdikletmeden kayıt yaptıramıyorsun üniversiteye. Noter kuyruğundan nasibini almamış tamagoçim var mı? (Sessizliği yok diye algılıyorum.)

Askerlik şubesine geldik. Arkadaşlar buralardaki memur görünümlü arkadaşlara kanmayın. Onlar da sizi iki çift lafla "hizaya getirebiliyorlar". Akıllı olun, elinizi nereye koyacağınızı bilin:)

Ürolog ve jinekolog deyince niye pis pis sırıtıyorsunuz? Evet işim düştü oralara da... Bu konuya sırf(!) seksi çağrıştırsın da ratingim tavan yapsın benim de kıçım tavana vursun diye değiniyorum. Yoksa çok utangaçımdır. (Tabi tabii diyen tamagoçi kim?) Ürolog ve jinekologlar sırdaşımızdır, gardaşımızdır.

Diş hekimleri! "Üç kuruş için milletin ağız kokusunu çekenler" var ya işte bunlar, onlar. Diş hekimleri çok cazibelidir. Siz kaçtıkça daha da çekerler. Sonunda ağlaya zırlaya gidersiniz.

Avukatlar. "Avukat arkadaş" diye bi kavram vardır. Bu arkadaşlara tüm arkadaşları bir şey sorar. Siz de başınız sıkıştığında hemen çeviriverirsiniz. Zaten telefondaki çevirdiğiniz geyiğin uzamasından onlar aslında ne için aradığınızı hissederler. Bizim yüzümüzden asosyal olacaklar tamagoçilerim bırakın avukatların yakasını.
Bir yazımın daha sonuna gelmişken hepinizi öpüyorum sevgili tamagoçilerim:)

7 Ekim 2010 Perşembe

Yüzleşme

Saat gece yarısını çoktan geçti... Polis gelen bir telefon ihbarı üzerine ''şüpheli şahsı'' yakalamak üzere verilen adrese doğru hızla yola çıktı. Adres bir işhanının ''bodrum katıydı.'' Şüpheli de oradaydı. Üstelik kaçma teşebbüsünde de bulunmadı. Kıskıvrak ele geçirilen şüpheli bitkindi... Kısık bir sesle, ''Suçum ne?'' diyebildi... Polis suç olacak bir şey göremeyince ''Ne işin var burada?'' dedi... Gerçek, dram, onur, gurur işte o zaman ortaya çıktı... Şüphelinin adı Aziz Çetin'di... Üniversite öğrencisiydi. 3 gündür açtı. Parası yoktu... Kalacak yeri yoktu, o bodruma sığınmıştı...
Erzincan'ın haber sitelerinden habercan.com'un haberine göre, 01 Ekim 2010 günü Erzincan Emniyet Müdürlüğü'ne gece saatlerinde şüpheli şahıs ihbarı geldi. İhbar doğrultusunda Erzincan Ordu Caddesi üzerinde bulunan bir iş hanına giden emniyet görevlileri yaptıkları araştırma sonucunda iş hanının bodrum katında bulunan mescitte verilen ihbara uyan bir şüpheli şahsı yakaladı. Emniyet görevlilerinin yaptıkları ilk sorguda şahsın Diyarbakır Bismil nüfusuna kayıtlı Aziz Çetin (23) olduğu anlaşıldı.

ÇOK BAŞARILI BİR ÖĞRENCİ
Yapılan ilk sorgusunda her hangi bir sabıka kaydı bulunmadığı öğrenilen Aziz Çetin’in polisin sorguyu daha da derinleştirmesi üzerine dram dolu yaşamı sorgu yapan polisleri bile şaşırttı. Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Öğretmenliği 2. sınıfında başarılı bir öğrenci olan Aziz Çetin'in çiftçilikle uğraşan babasından aldığı hasat parası ile kayıt yaptırdıktan sonra parasız kaldığı için yaklaşık 10 gündür çarşıların bodrumlarında bulunan mescitlerde, sokaklarda ve parklarda kaldığı tespit edildi.

DAHA ÖNCE DE ÜNİVERSİTEYİ KAZANMIŞ ANCAK OKUYAMAMIŞ
Okumak için inanılmaz bir azimle mücadele eden Aziz Çetin 2008 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Jeoloji Mühendisliğini kazanmış ancak maddi imkansızlıklar nedeniyle bir hafta gittiği okulunu bırakarak ailesinin yanına dönmek zorunda kaldığı öğrenildi.

POLİSLER ÖĞRENCİYE SAHİP ÇIKTI
Karşılaştıkları duruma duyarsız kalmayan Erzincan Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube personeli, 3 gündür aç olduğunu söyleyen Aziz Çetin’i sahiplendi. Polisler, giyecek ve temizlik ihtiyaçlarını giderdikten sonra aralarında topladıkları para ile Aziz Çetin’e yeni elbiseler aldılar.

Bu kadar sıkıntılı bir durumda olmasına rağmen kimseden yardım istemeyen Aziz Çetin, Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube personelinin yaptığı yardım karşısında duygulandı. Aziz Çetin’in ihtiyaçlarını giderdikten sonra Erzincan Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube personeli Çetin’i geçici bir süreliğine TEDAŞ İl Müdürlüğü misafir hanesine yerleştirdiler. Okuma azmi ile görenleri şaşırtan Aziz Çetin’in bu mücadelesi takdirleri üzerine topladı.

EĞİTİM MASRAFINI ÜNİVERSİTE ÜSTLENECEK
Haber üzerine konuştuğumuz habercan.com'un Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yasin Köz, hurriyet.com.tr'yi arayarak müjdeli haberi verdi. Çetin'in eğitim masraflarını Erzincan Üniversitesi üstlenecek.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Öküze bağlayan adam modu



çok detaylı anlatacağım ve olacaklardan sorumlu değilim
(sen kaşındın depresüf ayusu:P)
bu hikayedeki bütün kişi ve olaylar hatta yemekler gerçektir
sabah evde kahvaltı ediim dedim 3 günlük bi kepek ekmeği köşesi bulup suya batırıp çıkardım yedim, peynir bile yok, zaten öööle uzun vakit de yok, boğazımı yırttı

yazıktır, insan evladıyım olacak iş değil di mi sayın tamagoçilerim:(

öğlene doğru bi geyik dönüyo ben çalışıyom

meğer bekleyen dosya sayısını erittik diye müdürümüz bizi yemeğe götürecekmiş

götürdü, götürmez olaydı, nereye? Yüzevler Kebapçısı'na

yolda atkımı doladım boynuma herkes sanatçı mısın mübarek der, nasıl keyifliyim anlatamam
sofra gittiğimizde domatesli ezme, yeşillikler, yoğurtlu salatalık (cacık diyordu garson), çiğ köfte, tulum peyniri, mevsim salata ve çiğ köfte ile donanmıştı.
derken fındık lahmacun ve fıstık pide(!) geldi
balon gibi şişmiş lavaşların içine hepsini tıkıp tıkıp götürdüm
öküze bağladım evet naapiim lezzetliydi
acı değildi çiğ köfteler 5-6 tane yuttum
sonra külbastı geldi yanında közlenmiş biber ve domatesiyle görmemişler gibi bi yedim bi yedim oohh sefam olsun:P

derken bol cevizli kadayıfla dondurmalı antep fıstıklı helva geldi sıcak sıcak... tereyağında mı pişirdiniz mübarek ne tat o?
masadaki kızlar diyet ayağına yatmışken afiyetle silip süpürüldü

yüzsüzlüğü ve öküzlüğü almışım bi kere ele
yerime geldiğimde bir de ne göreyim:

kızlar bol köpüklü türk kahvemi koydular masaya
gek gek geğirip gidiyom:))

3 gün basit şeylerle geçiştirmezsem kilo aldım gitti:(

sen misin evde kuru ekmek yiyen Allah adamı bööle yemekle çarpar

5 Ekim 2010 Salı

Karsanbaç ve karın halleri



Dondurmanın tarihinde dünyada ilk Romalıların bulduğundan bahsedilir ama Osmanlı'da saray aşçısının kar üzerine döktüğü şerbetle başladığı bilinir ki sanırım aşçı da karsambaçtan yola çıkmış. Hatta belki de aşçıbaşı Allahına gadar Adanalıydı:)



Kar da oldukça enteresan bir olgu. Tekbaşınayken, çıplakken benzersiz yapılarıyla fantastik. Bir araya gelince ilginç şekiller oluşturabiliyor. Bazen huzur verici bazen kışkırtıcı.


Ama fazlası zarar:

Pepeçura ve üzümün halleri


Dün akşam Anadolu Hisarı'nda şiir gibi bir evde yemekteydim en sevdiklerimle birlikte. Ev sahibi hanım Zsa Zsa Gabor mu desem Belgin Doruk mu, çok samimi, güzel ve becerikliydi. İlk kez "pepeçura" yedim. İlk fırsatta yemenizi tavsiye ederim. İlginç ve hafif bir tatlı. Üzümün girdiği garip şekillerden biri olarak kabullenip istifledim lezzet ambarıma.

Üzüm tuhaf bir meyve. En masum hallerden en kışkırtıcı hallere bürünebilen bir oyuncu. Salkımla sevgilinin elinden yenirken ve bir şarap kadehinde seksi, şırayken masum, sirkeyken iştah açıcı, pepeçurayken egzotik, pekmezken "firestarter"...

4 Ekim 2010 Pazartesi

Neşeli Anılar Seramonisi


Ne yazsam diye düşünürken aklıma oğlağım geldi. Orta sonda filandım sanırım. Amcamın keçisi altız doğurmuş. Her gün gelip birini kesiyor. Ben de amca birini bana ver dedim. 3 günlük bir oğlak getirdi. Böyle ne rengi desem... Bal rengi ile kızıl arası. Nasıl sevimli bir şey yarabbim. Koynuma alıp yatarım ben bununla.
E oyuncak geldi ya bana, vaktimin çoğunu ona harcıyorum. Ama annem titiz kadın, sokmadı eve. Arka bahçemizdeki ağaca bağladı. Neyse, elde besleyince iyice alıştı bu bana. Ben yokken ağlar gibi meeliyor yavrucak. Dedim buna bir isim vermek lazım. İpini bırakınca tin tin peşimden geliyor. Adını Rintintin koydum. Nasıl da hareketli, zıp zıp... Beraber kırlara gidiyoruz, ben varken otluyor, saklanıyorum beni aramaya çıkıyor. Köpek sanıyor kendini belki:) Lan oğlum sen oğlaksın otlasana işte:P
Neyse 4 ay filan geçirdik onunla. Okullar açıldı. Hayvana ot lazım. Sabahları alıyorum ipini okula götürüp okulun yanındaki meraya çakıyorum, akşam da indirip getiriyorum. Böyle böyle, kışı geçirdik. Bahar yaklaşırken anladık ki çiftleşmiş Rintintin, hamile. Bir tatil günü, evden çıkıp bıraktığım meraya gidiyorum. Elimde yerden bulduğum bir gazete. Okuya okuya vardım yanına. Gazeteden başımı bir kaldırdım ki, 2 tane simsiyah yavru. Alınlarının ortasında baklava şeklinde beyazlıklar var(sakar derler). Ayakta dikilmeye çalışıyorlar. Rintintin, plesentalarını yalıyor. Kalbim nasıl da atıyor. Sanki baba oldum:) Seviçten ağlayabilirim.
Eve götürmem lazım. Tuttum ön ayaklarından yavruları, iki adım attım başları hooooop düştü yana. Ana! dedim öldüler. Yere koydum canlandırlar. Elime alıyorum yine aynı şey. Korkuyorum. Ayrıca ben onları elime alıyorum keçi gelmiyor. Panikledim. Yakınlarda akrabadan bir çiftçi amcam vardı, ona koştum. Cahit amca nasıl olacak hele deyiver. Dedi, korkma sen onları tut ölmezler, annelerine koklat, o seni takip eder. Gerçekten de öyle oldu.
Artık okula 4 kişi gidiyoruz:) Ama havalar soğuyunca zor olmaya başladı. Bakamayacağım. Salalım dedik başıboş büyüsünler. Bıraktık onu uzağa götürüp.
Derken, bahar geldi. Kır bekçisinden bir haber: keçileriniz üzümlere zarar veriyor. Alın yoksa size ceza keseriz. Çaresiz gittik yakalamaya. İyi güzel de bunlar yaban hayvanı olmuş. Kokumu unutmuşlar. Kaçıyorlar. Koş babam koş.


Bir keçinin nerelere çıkabileceğine ilişkin bilgisi olmayanlar kulaklarını dört açsın. Keçiler, 2 cm2'lik bir kaya tepesinde dengede durabilir, düz olarak gördüğünüz dik bir uçurumu 2 dakikada tırmanabilirler. Bu nedenle 4-5 saatlik maceradan sonra ancak yakalayabildik bizimkileri.
Gelgelelim bakma işi yine zor. Aradan biraz daha geçti, kasaba vermeye karar verdi bizimkiler.
Kesildiklerini görmedim ama etlerini yerken buruktu içim:(

1 Ekim 2010 Cuma

Quiz Sonuçları

1)Ebru Şallı'nın göbek adı belli oldu: Berk. Bizim aylardır göbek sandığımız şey meğer bebekmiş ya, 3 gündür de adı belli değildi ya, hah işte bugün belli olmuş Berk:)
Ebru Şallı plates topuyla nası bi egzersiz yaptıysa artık doğum kolay geçmiş demek Bernardom.
2)Romalı Perihan, Roma'ya evlenmeden gidiyor şekerler. Oralarda bi kaç film ve müzikalde oynuyor. Fellini ona Turkish Lokum diyor filan sonra Türkiye'ye dönüyor. Kendi resmi sayfası var.
3)İstanbul'lu olduğu doğru, Ermeni mi bilemeyeceğim.

Quiz yapıyorum, çabuk cevaplayın!


1)Ebru Şallı'nın göbek adı nedir?


2)Romalı Perihan ismini nereden alır?


3)Romalı Perihan nerelidir?

Masaüstü, Elti Eltiye Küstü:)


Ben de diyom noldu? Meğer mimlenmişim. Hatta mimlenmekle kalmayıp enine boyuna çekiştirilmişim. Masaüstüm konusunda yorumlar filan. Bık bık... Yazışmışlar aralarında.

Boşuna yorulmayın kuzucuklarım. Gerçi evdeki bilgisayarımın masaüstünü gösteremiyorum ama genelde masaüstü arka plan resimlerim kendi resmimdir. Puhahaha megalomanlık o derece. Tatilde çekilmiş bi resimdir. Bazen de gerçekçi bir illüstrasyon olur. İşyerindeki bilgisayarlara eklenen ikonlar malesef her gün siliniyor ikoncanlarım. Buradaki o nedenle sadedir. Evdeki ise sadedir çünkü tüm kısa yollarımı masaüstünde oluşturduğum bir klasörün altına atarım. Şimdi sizinle işyerindeki masaüstümü paylaşayım. Ama özellikle büyük olarak paylaşmıyorum çalıştığım kurumu görürsünüz filan:) Israr ederseniz laptopumunkini de akşam paylaşırım. Hayır hayır etmeyin lütfen:PPPP
Kimi mimliyoruuum? Homeless olsun sadece hadi. Öyle geldi içimden nedense.